Diyanet İşleri Başkanı Prof. Dr. Ali Erbaş, Bulgaristan Banyabaşı Camii’nde irad ettiği hutbede, “İslam medeniyeti Dini, dili, ırkı, rengi, mezhep ve meşrebi ne olursa olsun bütün insanların güven içerisinde yaşamalarını hedefleyen bir medeniyettir. Adaleti, merhameti, hak ve hukuka saygıyı bütün dünyaya öğreten bir medeniyettir” dedi.
Aziz Müminler!
Okuduğum âyet-i kerimede Yüce Rabbimiz şöyle buyuruyor: “Ey insanlar! Şüphe yok ki, biz sizi bir erkek ve bir kadından yarattık ve birbirinizi tanımanız için sizi boylara ve kabilelere ayırdık. Allah katında en değerli olanınız, O'na karşı gelmekten en çok sakınanınızdır. Şüphesiz Allah hakkıyla bilendir, hakkıyla haberdar olandır.”
Okuduğum hadis-i şerifte ise Peygamber Efendimiz (s.a.s) şöyle buyurmaktadır: “Ey insanlar! Dikkat ediniz; Rabbiniz birdir, atanız da birdir. Takva dışında Arap’ın Arap olmayana, Arap olmayanın Arap’a; beyazın siyaha, siyahın beyaza bir üstünlüğü yoktur.”
Kardeşlerim!
Bugün komşumuz ve dostumuz, Bulgaristan’ın başkenti Sofya’daki Banyabaşı Camimizin kubbesi altında siz soydaş ve dindaş kardeşlerimizle bir arada bulunmaktan dolayı Allah’a hamd ediyor, sizlere Türkiye’deki kardeşlerinizin kalbi selam ve muhabbetlerini ileterek sözlerime başlamak istiyorum.
Allah Teâlâ, hepimizi bir erkek ve bir kadından, Hz. Âdem ve Hz. Havva’dan yarattı. Sonra tanışıp kaynaşmamız için bizleri farklı toplum ve milletlere ayırdı. Bize, kendisine hakkıyla kulluk etmeyi, huzur ve güven içinde bir arada yaşamayı emretti. Tarihin belli dönemlerinde unutulmuş olsa bile insanın yaratılış gayesi işte budur. İnsanoğlu, ancak ve ancak birlik, beraberlik içinde kardeşçe bir hayat sürer, sevgi ve saygıyı, yardımlaşma ve dayanışmayı çevresine hâkim kılarsa, yaratılışındaki bu hikmete uygun davranmış olacaktır. Bu manada birlikte yaşama ahlakının güzel bir tezahürünü Bulgaristan’da görmekten mutlu olduğumu özellikle ifade etmek istiyorum.
Değerli Müminler!
Hiç şüphesiz İslam, farklılıkların barış ve huzur içerisinde bir arada yaşamalarına dair hukukî ve ahlakî ilkeler getirmiş yegâne dindir. Birlikte yaşamanın en güzel örnekleri İslam medeniyetinde mevcuttur. Zira İslam medeniyeti, dünyanın her yerinde aynı evrensel değerleri savunan ve yaşatmaya çalışan bir barış medeniyetidir. İslam medeniyeti Dini, dili, ırkı, rengi, mezhep ve meşrebi ne olursa olsun bütün insanların güven içerisinde yaşamalarını hedefleyen bir medeniyettir. Adaleti, merhameti, hak ve hukuka saygıyı bütün dünyaya öğreten bir medeniyettir İslam Medeniyeti. Bu bakımdan tüm inançlara ait değerlere saygı duymak, İslam’ın ve medeniyetimizin en önemli öğretilerindendir.
Kardeşlerim!
Bizler, hayatımızı devam ettirdiğimiz her coğrafyada ve her şartta Kur’an-ı Kerim'in hayat veren ilkelerine uymakla mükellefiz. Son Peygamber Muhammed Mustafa (s.a.s)’in çağlar üstü örnekliğini esas almakla yükümlüyüz. Zira insanlığın içinde bulunduğu güvensizlik girdabından kurtuluşu, Kur’an ve sünnetin rahmet ve hikmet yüklü mesajlarına uymakla mümkündür. Dünyanın yeniden selam yurdu olması, İslam’ın medeniyetler kuran eşsiz ilkelerine sımsıkı sarılmaktan, farklılıkları çatışma ve yıkım sebebi değil, ilahi hikmetin gereği olarak görebilmekten geçmektedir. Yüce Rabbimiz Kur’an-ı Kerim’de bizleri birlik ve beraberliğe şöyle davet etmektedir:
“Hep birlikte Allah’ın ipine sımsıkı sarılın; bölünüp parçalanmayın…”
Aziz Kardeşlerim, değerli Müminler !
Bugün bütün dünyanın muhtaç olduğu iyiliği yeryüzüne hâkim kılmak istiyorsak öncelikle Müslümanlar olarak bizler, birlik, beraberlik ve dayanışma içinde hareket etmeliyiz. Beşerî ilişkilerimizi canlı tutmalı, mânevî değerlerimizi korumalı, “Müslüman” adına yaraşır şekilde, karşılıklı güven esasına dayanan bir kardeşlik bağıyla kenetlenmeliyiz. Zira Peygamber Efendimiz (s.a.s), İslâm toplumunu oluşturan üyelerin bir binanın tuğlaları, taşları gibi sıkı sıkıya bağlı olması gerektiğini ifade etmekte ve şöyle buyurmaktadır: “Müminler, birbirlerini sevmede, birbirlerine merhamet ve şefkat göstermede, tıpkı bir organı rahatsızlandığında diğer organları da uykusuzluk ve yüksek ateşle bu acıyı paylaşan bir vücuda, bir bedene benzer.”
Aziz Müminler!
Her dinin olmazsa olmaz değerlerinden birisi de ibadet mekânlarıdır. Bu mekânların korunması, insanların huzur ve güven içerisinde bir arada yaşadıklarının en önemli göstergelerindendir. Biz Müslümanların da birlik ve beraberliğinin, kardeşliğinin en büyük sembollerinden birisi de şuan huzur içinde Rabbimize ibadet ettiğimiz camimiz gibi camilerimizdir.
Camiler, Rahmanın huzurunda kalplerimizi birleştiren, bizlere birlik ve beraberlik ruhu aşılayan, kubbeleri altında bizleri aynı safta bir araya getiren, bedenlerimizle beraber gönüllerimizi birleştiren mübarek yerlerdir. Camiler, okunan ezanlarla bütün insanlığı tevhide ve kulluğa çağıran, mihrabıyla yüzleri ve gönülleri Cenâb-ı Hakkâ döndüren mukaddes mekânlardır. Minberi ve kürsüsüyle ilmin, irfanın, ahlakın ve hikmetin öğretildiği fazilet okullarıdır.
Bu mukaddes mekânları inşa edenlerin güzel hallerini Yüce Rabbimiz şöyle haber vermektedir:
“Allah'ın mescitlerini ancak Allah'a ve âhiret gününe iman eden, namazı dosdoğru kılan, zekâtı ver en ve Allah'tan başkasından korkmayan kimseler imar ederler. İşte doğru yola ermişlerden olmaları umulanlar bunlardır.”Sevgili Peygamberimiz ise bir hadislerinde cami ve mescit inşa edenlere şu müjdeyi vermektedir:
“Her kim Allah için bir mescit bina ederse, Allah ona cennette bu mescidin benzeri bir köşk bina eder"
Aziz Kardeşlerim!
Müslümanlar olarak bizler, Kur’an-ı Kerim’i ve Peygamberimiz Muhammed Mustafa (s.a.s)’in sünnetini hayatımıza tatbik etmeliyiz. Bir taraftan çağı doğru okumalı, çağın gerekliliklerini yerine getirmeli, diğer taraftan da sahih din bilgisiyle kendimizi donatmalıyız. Barış ve huzuru, merhamet ve şefkati, adalet ve fazileti hayatımızın her alanına aktarmalıyız.
Hutbemi Allah Resûlü (s.a.s)’in birlik ve beraberliğimizin temellerini oluşturan şu sözleriyle bitiriyorum: “Mümin, insanlara canları ve malları hususunda emniyet telkin eden kişidir.” “Müslüman, elinden ve dilinden insanların güvende olduğu kimsedir.”