vendredi 12 avril 2024

Cuma Hutbesi: "Gözümüzün Nuru: Namaz"

Cuma Hutbesi: "Kadir Gecesi: Kur’an’la Aydınlanan Gece"

 

  • Cuma Hutbesi: "Kadir Gecesi: Kur’an’la Aydınlanan Gece"

 

Beş vakit namazın Allah’ın emri olduğunu kabul eden; abdestlerine, vakitlerine, rükûlarına ve secdelerine özen göstererek beş vakit namazı kılmaya devam eden kimse cennete girer.” (İbn Hanbel, IV, 266)

Muhterem Müslümanlar!

Okuduğum ayet-i kerimede Yüce Rabbimiz şöyle buyuruyor: “Kitaptan sana vahyolunanı oku, namazı da dosdoğru kıl. Çünkü namaz, insanı hayâsızlıktan ve kötülükten alıkoyar. Allah’ı anmak olan namaz, en büyük ibadettir. Allah yaptıklarınızı hakkıyla bilir.”[1]

Okuduğum hadis-i şerifte ise Peygamber Efendimiz (s.a.s) şöyle buyuruyor: “Kıyamet günü kulun hesaba çekileceği ilk ameli namazdır.”[2]

Aziz Müminler!

Yüce dinimiz İslam’ın emrettiği beş temel esastan biri de namazdır. Peygamber Efendimiz (s.a.s)’in buyurduğu üzere namaz; dinimizin direği, gözümüzün nurudur. Gönlümüzün süruru, cennetimizin anahtarıdır.[3] Bizler, kulluk ve sorumluluk bilincini namazla elde eder; Allah’ın rızasına, sonsuz rahmet ve mağfiretine namazla ulaşırız. Ruhumuzu daraltan sıkıntılardan namazla kurtulur; huzur ve esenlik iklimine namazla kavuşuruz. Aynı safta omuz omuza namazla bir araya gelir; birlik, beraberlik ve kardeşliğimizi namazla perçinleriz.

Kıymetli Müslümanlar!

Namaz, Cenâb-ı Hakk’ın verdiği nimetlere karşı şükrümüzün ifadesidir. O’nun huzurunda ve gözetimi altında olduğumuzu hatırlatan müstesna bir ibadettir. Namaz, Rabbimize olan muhabbetimizin ve bağlılığımızın tezahürüdür. Müslüman oluşumuzun alameti, imanımızın hayata yansımasıdır.

Değerli Müminler!

Namaz, bizi her türlü kötülükten uzak tutar. Bize nice güzel alışkanlık kazandırır. Namazdan önce aldığımız abdest; bize, maddi ve manevi kirlerden arınmamız gerektiğini öğretir. Kâbe’ye yönelme; dünyevi meşgaleleri geride bırakıp Rabbimizin divanına durmayı anlatır. Namaza “Allahü Ekber” diyerek başlamak; her işimizde Allah’a sığınmamız gerektiğini vurgular. Kıyam; hakkın ve hakikatin yanında durmamızı, zulme ve zalime karşı tavır almamızı dile getirir. Kıraat; Kur’an’ı okuduğumuz gibi hükümlerini de hayatımızın tamamına aktarmamız gerektiğini hatırlatır. Rükû; Allah’tan başka hiç kimsenin karşısında eğilmememiz gerektiğini bildirir. Secde; Allah’a yakın olmanın hazzını hissettirir. Selam; kardeşlerimize muhabbet beslemeyi, aramızda barış ve güveni hâkim kılmamız gerektiğini haber verir.

Aziz Müslümanlar!

Günde beş vakit namaz kılmak, akıllı ve buluğa eren kadın erkek her Müslümana farzdır. Müslüman, meşru bir mazereti olmaksızın namazını asla ihmal edemez. “Daha sonra kılarım” diyerek kazaya bırakamaz. Nitekim Yüce Rabbimiz Kur’an-ı Kerim’de وَأْمُرْ اَهْلَكَ بِالصَّلٰوةِ وَاصْطَبِرْ عَلَيْهَاۜ  “Ailene namazı emret, kendin de namaz kılmaya devam et.”[4] diye buyurmaktadır. Müslüman, aynı zamanda şefkat ve merhamet, tatlı dil ve güler yüzle namazı ailesine sevdirmekle de yükümlüdür. Nitekim Peygamber Efendimiz (s.a.s), “Yedi yaşına geldiklerinde çocuklarınızı namaza alıştırın.”[5] buyurmuştur. O, biricik kızı Hz. Fâtıma’nın kapısına gitmiş, “Ey ev halkı! Haydi, namaza!” diyerek onları namaza davet etmiştir.[6]

Kıymetli Kardeşlerim!

İhlas, samimiyet ve huşu ile Rabbimizin huzuruna duralım. Namazlarımızı cemaatle kılmaya özen gösterelim. Camilerimizin manevi ikliminden kendimizi ve ailemizi mahrum bırakmayalım. Kalplerimizi namazla ferahlatalım. Günahların yükünden namazla kurtulalım. Vaktimizi namazla disipline edelim. İşlerimizi namaz vakitlerine göre ayarlayalım. Geçici dünyanın telaşesine kapılıp namazlarımızı asla ihmal etmeyelim.

Hutbemi Peygamber Efendimiz (s.a.s)’in şu müjdesiyle bitiriyorum: “Beş vakit namazın Allah’ın emri olduğunu kabul eden; abdestlerine, vakitlerine, rükûlarına ve secdelerine özen göstererek beş vakit namazı kılmaya devam eden kimse cennete girer.”[7]

 


[1] Ankebût, 29/45.

[2] Nesâî, Muhârebe, 2.

[3] Tirmizî, Îmân, 8; Nesâî, Işratü’n-Nisâ, 1; Ebû Dâvûd, Edeb, 78; Tirmizî, Tahâret, 1.

[4] Tâhâ, 20/132.

[5] Ebû Dâvûd, Salât, 26.

[6] Tirmizî, Tefsîru’l-Kur’ân, 33.

[7] İbn Hanbel, IV, 266.