25 Mayıs 2021 Salı
1. Uluslararası Medya ve İslamofobi Sempozyumunun açış konuşmasını yapan Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, "Batı başta olmak üzere dünyanın pek çok yerinde İslam düşmanlığı hastalığı, tıpkı kanser hücresi gibi hızla yayılmaktadır." dedi
Radyo ve Televizyon Üst Kurulu (RTÜK), Diyanet İşleri Başkanlığı, Erciyes Üniversitesi, TRT, Siyaset, Ekonomi ve Toplum Araştırmaları Vakfı (SETA) iş birliğiyle düzenlenen 1. Uluslararası Medya ve İslamofobi Sempozyumu, Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın katılımıyla Ankara’da başladı.
ATO Congresium’da düzenlenen ve iki gün sürecek sempozyumun açılış konuşmalarını Diyanet İşleri Başkanı Prof. Dr. Ali Erbaş, Kültür ve Turizm Bakanı Mehmet Nuri Ersoy ve RTÜK Başkanı Ebubekir Şahin yaptı.
Sempozyumun onur konuğu olan Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan yaptığı açış konuşmasında, Uluslararası Medya ve İslamofobi Sempozyumu'nun insanlık, İslam alemi, Türkiye ve kurumları için hayırlara vesile olmasını dileyerek, görüşleri, değerlendirmeleri ve tartışmaları ile sempozyuma katkı verecek olan herkese teşekkürlerini sundu.
Sempozyumun icrasında emeği geçen herkesi tebrik eden Erdoğan, "Sözlerime, karşımızdaki meselenin İslamofobi yani 'İslam korkusu' değil, düpedüz İslam düşmanlığı olduğunu belirterek başlamak istiyorum. Evet, Batı başta olmak üzere dünyanın pek çok yerinde İslam düşmanlığı hastalığı tıpkı kanser hücresi gibi hızla yayılmaktadır." dedi.
Tarih boyunca farklı dinlere mensup insanlar arasında rekabet, gerginlik, hatta çok kanlı çatışmaların olduğunu belirten Erdoğan, Anadolu'yu ve Kudüs'ü ele geçirme hülyası ile gerçekleştirilen ve uzunca bir süre devam eden Haçlı Seferleri'nin yol açtığı yıkımların dünya tarihinin seyrini değiştirdiğini hatırlattı.
"Osmanlı'nın Viyana kapılarına kadar dayanan fetihleri sırasında bu çerçevede ne ecdadı ne bizi ne de torunlarımızı zan altında bırakacak hiçbir müessif hadiseye rastlanamaz." diyen Erdoğan, buna mukabil Batı'nın, Türklerin şahsında somutlaştırdığı doğulu toplumlara karşı kibrini ve kinini "oryantalizm" kavramı adı altında daima koruduğunu söyledi.
Bunun son örneklerinden birinin de Avusturya Başbakanlık binasına terörist İsrail'in bayrağının çekilmesi olduğunu belirten Erdoğan, bunun nerelere vardığını çok rahat anlamanın mümkün olduğunu söyledi.
“Yakın tarihte İslam düşmanlığının yol açtığı acıların sayısız örneği vardır”
Erdoğan, şunları kaydetti:
"Esasen Osmanlı bakiyesi coğrafyalarda girişilen geniş siyasi ve kültürel değişim hareketleri, Batı'nın bu bölgedeki farklılıkları kendi formatı içinde eriterek yeniden kurgulama gayretinden ibarettir. Çevremize baktığımızda yer yer kısmi başarılarına rastlayabileceğimiz bu yaklaşım, içerdiği dini ve etnik ırkçılık sebebiyle geniş bir taban tutmakta muvaffak olamamıştır. Bu başarısızlık, İslam dünyasında bitip tükenmek bilmeyen dış müdahaleler, iç çatışmalar, derin ve kanlı hadiseler şeklinde kendini göstermiştir. Yakın tarihte İslam düşmanlığının yol açtığı acıların, Bosna'daki katliamların, Arakan'daki kıyımlara halen Türkistan'dan Filistin'e pek çok yerde yaşanan trajedilere kadar sayısız örneği vardır."
Günümüzdeki İslam düşmanlığı dalgasının çok daha sinsi ve örtülü yöntemlerle yürütüldüğüne dikkati çeken Erdoğan, "Amerikan yönetiminin 11 Eylül saldırıları ardından başlattığı Müslümanları şeytanlaştırma stratejisi pek çok toplumun kültürel yapısında zaten var olan İslam düşmanlığı virüsünü tetikleyen bir işlev görmüştür." dedi.
“Kur'an-ı Kerim'e yönelik saldırılar, bizzat devletler tarafından himaye edilmekte”
Erdoğan, bugün Avrupa'da Fransa'nın başını çektiği bazı ülkelerin, İslam'ı kendi meşreplerine göre şekillendirmek için yoğun çaba içinde olduğunu ifade ederek, şöyle konuştu:
"Sanayi Devrimi'nin ardından kendi halkları ile birlikte sömürgeleştirdikleri pek çok coğrafyanın doğal kaynağı, alın teri ve kanı üzerinde güçlü bir güvenlik ve refah düzeni kuranlar, 21. yüzyıla ciddi endişelerle girdiler. Azalan nüfus artışı hızları sebebiyle demografik tehditlerle de karşı karşıya olan Batı ülkeleri, değişen küresel güç dengelerinin yol açtığı belirsizlikleri, kendi kamuoylarını faşist söylemlerle oyalayarak geçiştirmeye çalışıyor. Marjinal kabul edilen kimi ırkçı akımların artık siyasetin merkezine yerleşmeleri, Batı'nın içine düştüğü bataklıktan kurtulmak yerine, derine gömülmeyi tercih ettiğinin işaretidir. Uzunca bir süre dini özgürlüklerin kalesi olarak kendilerini dünyada seçkin bir konuma oturtanlar, bugün Müslümanlara ait her türlü sembolü yasaklama yarışına girmiştir. Kutsal kitabımız Kur'an-ı Kerim'e, Peygamber Efendimiz Aleyhissalatu Vesselama, Müslüman kadınların ve erkeklerin kıyafetleri başta olmak üzere dini tercihlerini ifade eden sembollere yönelik saldırılar, bizzat devletler tarafından himaye edilmekte, dolayısıyla desteklenmektedir."
"İstatistikler İslam düşmanlığının vahim boyutlarını gösteriyor"
İstatistiklerin sorunun ulaştığı vahim boyutları açıkça gösterdiğini belirten Erdoğan, Batı'da ırkçı ve İslam düşmanı saldırıların son 5 yıl içinde yüzde 250, bu saldırılarda hayatını kaybedenlerin oranının ise yüzde 700 arttığına dikkati çekti.
Erdoğan, son 5 yıl içinde en büyük 5 Avrupa Birliği ülkesinde sivil toplum kuruluşlarına 15 binin üzerinde İslam düşmanlığı hadisesinin bildirildiğini aktardı.
Avrupa'da mukim Türk vatandaşlarını hedef alan saldırıların oranında da geçen yıla göre yüzde 54 artış olduğunu dile getiren Erdoğan, şunları kaydetti:
"Bir süre öncesine kadar sadece göz yumulan, sessiz kalınan, polisiye hadiseler seviyesinde tutularak dikkatlerden kaçırılan İslam düşmanlığı, bütün bu faaliyetleri, artık anayasalara ve kanunlara derç edilmeye başlanmıştır. Ülkeyi yönetme sorumluluğunu üstlenen siyasi partilerle polis teşkilatları başta olmak üzere tüm vatandaşların güvenliğini sağlamakla sorumlu kamu otoriteleri adeta bir İslam düşmanlığı yarışına girişmiştir. Siyasetin ve kamu kurumlarının bu yönelimleri, Batı ülkelerinde yaşayan demokrat insanlar arasında da İslam'a ve Müslümanlara karşı temelsiz bir ön yargının gelişmesine yol açmaktadır. Halbuki özgürlüklerin ortadan kalktığı bir yerde, refahın da uzun süre varlığını sürdüremeyeceği gerçeğine sırtını dönenler, aslında İslam'a değil, kendi geleceklerine düşmanlık etmektedir."
"Hedef tahtasına Müslümanları yerleştirmişler"
"Şu gerçeğin akıl ve vicdan sahibi herkes tarafından kabul edileceğine inanıyorum." diyen Erdoğan, sözlerini şöyle sürdürdü:
"Tarih boyunca, İspanya'dan Almanya'ya kadar Yahudi düşmanlığı ayıbının mahcubiyetiyle dini ve etnik özgürlük pergelini olabildiğince açan Batı ülkeleri, şimdi aksi istikamette hızla yol almaktadır. İkinci Dünya Savaşı sırasında bütün bu yaşanan Yahudi soykırımını kendilerince özel bir paranteze alanlar, bu defa hedef tahtasına Müslümanları yerleştirmişlerdir. Zihniyet aynı olunca sonuçların farklı çıkması mümkün değildir."
Erdoğan, "Müslümanlara yönelik bu yeni ırkçılık, Batılıların kendileri tarafından 'İslamofobi' adıyla yumuşatılmak istense de biz, gerçekte yapılanın İslam düşmanlığı olduğunu gayet iyi biliyoruz." dedi.
Önceleri İslam düşmanlığını "İslami terör" yaftasıyla meşrulaştırmaya çalışanların, gelinen noktada hiçbir ayrım yapmadan tüm Müslümanları hedef almaktan kaçınmadığını dile getiren Erdoğan, "Çünkü mızrak çuvala sığmıyor. Kendilerini kültürel olarak üstün görenler, Müslümanlar başta olmak üzere diğer tüm grupları ötekileştirmekten de imtina etmiyor." ifadelerini kullandı.
"Yeni motivasyon aracı İslam düşmanlığı olarak şekillenmektedir"
Salgınla beraber siyasi ve ekonomik gücü kaybetme kaygısı derinleştikçe, Avrupalıların dengesinin de bozulduğuna işaret eden Cumhurbaşkanı Erdoğan, şöyle devam etti:
"Bu da modern Avrupalı kimliği, daha doğrusu Avrupalı birliğini, dini ve kültürel fanatizmin dozunu artırarak koruma refleksinin yaygınlaşmasına yol açmaktadır. Soğuk savaş döneminde, komünizm tehdidine karşı korunan bu Avrupalı kimliğinin yeni motivasyon aracı, İslam düşmanlığı olarak şekillenmektedir. Hristiyanlık içinde varoluş amacını İslam düşmanlığı olarak belirleyen kimi akımların sahip oldukları siyasi ve ekonomik gücün de katkısıyla giderek etkinlik kazanmalarını da bu çerçevede değerlendirebiliriz."
Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, dünyadaki gelişmelerin, Avrupa'nın sahibi olduğu ekonomik zenginliği koruma ve güvenlik kaygılarını daha da artırma yönünde ilerlediğine dikkati çekerek, bunun da İslam düşmanlığının yükselmeyi sürdüreceği anlamına geldiğini söyledi.
“İslam'ın değil, İslam düşmanlığının küresel bir tehdit olduğunu anlatmalıyız”
Batı medyasını yakından takip edenlerin, Müslümanları "terörist", İslam'ı "terör dini" olarak gösterme gayretlerinin arttığını göreceklerini dile getiren Erdoğan, sürekli güçlenen İslam düşmanlığı akımına karşı yeni ve daha etkili yaklaşımlar geliştirmeleri gerektiğine vurgu yaptı.
Erdoğan, "Her şeyden önce, dünyadaki 7,5 milyarı aşkın insanın her birine İslam'ın değil, İslam düşmanlığının küresel bir tehdit olduğunu anlatmalıyız. Batının bu tehdidin siyasi, sosyal, psikolojik, ekonomik boyutlarını tartışmak yerine ırkçı ve ayrımcı akımların etkisine girmesi işin kolayına kaçmaktan başka bir şey değildir." değerlendirmesinde bulundu.
“Ülkemizde bile bu hastalığın çeşitli tezahürleriyle karşılaştığımız gerçeğini unutmamalıyız”
Bunun kolay bir yol olmadığını bildiklerini vurgulayan Erdoğan, şöyle devam etti:
"Batıyı bir yana bıraktık, kendi ülkemizde bile bu hastalığın çeşitli tezahürleriyle karşılaştığımız gerçeğini unutmamalıyız. Nüfusunun çok büyük bir bölümünü Müslümanların oluşturduğu bir ülkede, ezana, camiye, başörtüsüne, dini ibadetlere tahammül edemeyenlere rastlayabiliyoruz. Ülkemizde yıllardır süren laiklik tartışmalarının gerisinde, dini özgürlüklerin korunmasından ziyade yasaklanması niyetlerinin yol açtığı gerilimler vardır. Devletle vatandaşını karşı karşıya getiren bu çarpık zihniyet, darbelerin en büyük bahanelerinden biri olarak karşımıza çıkmaktadır. Çok partili siyasi hayatımızın kara lekeleri olan 1960 ve 1980 darbeleriyle 28 Şubat müdahalesinin argümanlarına baktığımızda bu gerçeği hep birlikte görüyoruz, görebiliriz. Demek ki İslam düşmanlığına karşı yürüteceğimiz mücadelenin stratejisini, içeriği de kapsayacak şekilde belirlememiz gerekiyor."
Cumhurbaşkanı Erdoğan, bu mücadelede üzerinde en çok durulması gereken unsurların başında medyanın geldiğine dikkati çekerek, "İsrail'in Filistin şehirlerinde yol açtığı yıkımın ve gerçekleştirdiği katliamın üstünü örterken, kendi hayat hakkını koruyan insanların direnişine terör yaftası yapıştırılabilen bir medya düzeninde işimizin zor olduğu ortadadır." dedi.
Aynı durumun Türkiye için de geçerli olduğunu belirten Erdoğan, "Türkiye'nin terör örgütlerine karşı yürüttüğü bu mücadeleyi insan hakları ihlali kapsamına sokmaya çalışanlar, kendilerine yönelik en küçük bir tehdide karşı sergilenen orantısız gücü ise olabildiğince yüceltiyorlar. Bu vesileyle 28 yıl önce, 24 Mayıs 1993 tarihinde PKK tarafından Bingöl-Elazığ yolunda otobüslerinin önleri kesilerek alçakça şehit edilen 33 sivil ve silahsız askerimizi rahmetle yad ediyorum." diye konuştu.
"Uluslararası alanda güçlü bir iletişim ağı kurmaları şarttır"
Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, kendilerine düşen görevin, ellerindeki tüm imkanları kullanarak gerçekleri dünyaya anlatmak için çalışmak olduğunu vurgulayarak, şunları kaydetti:
"Dünyanın her yerindeki vicdan sahibi siyasetçileri, aydınları, medya mensuplarını, din adamlarını, bu arada kendi din adamlarımızı, İslam düşmanlığı hastalığına karşı harekete geçirmemiz gerekiyor. Bu tehdide maruz kalan tüm toplumların ve ülkelerin bir araya gelerek, uluslararası alanda güçlü bir iletişim ağı kurmaları şarttır. İnsanlığın tamamının huzuru ve güvenliği için hayati öneme sahip 'İslam düşmanlığının önüne geçilmesi çabaları', oluşturulacak ortak akıl mekanizmaları ile yürütülmelidir. Aksi takdirde, çok vakit ve enerji harcandığı halde oldukça az neticenin alındığı verimsiz bir tabloyla karşı karşıya kalmamız kaçınılmazdır.
Dünyadaki mültecilerin çoğunluğunu Müslümanlar oluşturuyor, iç çatışmalarda en çok Müslümanlar ölüyor, sefalet en çok Müslümanlar arasında görülüyorsa ortada öncelikle çözülmesi gereken birlik beraberlik ve dayanışma sorunu var demektir. İslam dünyası kendi arasında vahdeti tesis ettiğinde İslam düşmanlığına karşı verilecek mücadelenin kısa sürede neticeye ulaşması mümkündür. Aksi takdirde hep konuşulan, hep tartışılan ama işe yarar tek bir adımın bile atılamadığı mevcut kısır döngü hali sürüp gider."
Sempozyumun bu doğrultuda yeni bir dönemin başlangıcına vesile teşkil etmesini dileyen Erdoğan, programa fikirleriyle katkı verecek tüm bilim insanlarına, medya mensuplarına ve katılımcılara teşekkür etti.
Konuşmasının ardından Cumhurbaşkanı Erdoğan'a, RTÜK Başkanı Ebubekir Şahin tarafından, "Osmanlı Devleti zamanında bir Yahudi vatandaşın hükümdara sunduğu arzuhalin" yer aldığı tablo takdim edildi.
Sempozyuma, Cumhurbaşkanı Yardımcısı Fuat Oktay ile Aile ve Sosyal Hizmetler Bakanı Derya Yanık da katıldı.