24 Mayıs 2024 Cuma

Diyanet İşleri Başkanı Erbaş, Kahramanmaraş Abdülhamid Han Camii’nde hutbe irad etti

 

  • Diyanet İşleri Başkanı Erbaş, Kahramanmaraş Abdülhamid Han Camii’nde hutbe irad etti
  • Diyanet İşleri Başkanı Erbaş, Kahramanmaraş Abdülhamid Han Camii’nde hutbe irad etti
  • Diyanet İşleri Başkanı Erbaş, Kahramanmaraş Abdülhamid Han Camii’nde hutbe irad etti
  • Diyanet İşleri Başkanı Erbaş, Kahramanmaraş Abdülhamid Han Camii’nde hutbe irad etti
  • Diyanet İşleri Başkanı Erbaş, Kahramanmaraş Abdülhamid Han Camii’nde hutbe irad etti

 

Diyanet İşleri Başkanı Prof. Dr. Ali Erbaş, Kahramanmaraş Abdülhamid Han Camii’nde hutbe irad etti, ardından Cuma namazı kıldırdı.

Aziz Müslümanlar!

Peygamber Efendimiz Hz. Muhammed Mustafa (s.a.s)’in insanları tevhit inancına davetinin ilk günleriydi. Müslüman olanların sayısı gün be gün artıyor, müşrikler, onları inançlarından döndürmek için her yolu deniyorlardı. Davasından vazgeçirmek için amcası Ebu Talib’i, Peygamberimiz Efendimiz (s.a.s)’e gönderdiler. Ancak Allah Resulü Hz. Muhammed Mustafa Efendimiz (s.a.s), hak ve hakikat yolculuğundan asla geri adım atmadı ve kararlılığını şöyle ifade etti: “Allah’a yemin olsun ki sağ elime güneşi, sol elime de ayı koysalar, Allah dinini güçlendirinceye veya bu yolda canımı verinceye kadar davamdan asla vazgeçmeyeceğim.”

Muhterem Müslümanlar!

Sevgili Peygamberimiz (s.a.s), bu tavrı ve duruşu ile aslında İslam’ın bir mefkuresi, bir ideali olduğunu bizlere öğretiyordu. Bu ideal, insanların zihnini ve gönlünü Allah’a iman ile aydınlatma gayretidir. İ‘la-yi kelimetullah, yani Allah’ın Yüce ismini yeryüzünün dört bir tarafına duyurma kararlılığıdır. Dünyada hiçbir beşere Peygamber Efendimiz (s.a.s.) dışında hiçbir peygambere nasip olmayan, kısa bir zamanda Allah’ın Resulü Hz. Muhammed Mustafa’ya (s.a.s.) büyük zaferler nasip oldu. Son Peygamber Hz. Muhammed Mustafa (s.a.s)’in örnek ahlakı ile insanlığı buluşturma çabası kısa zaman içerisinde sonuç verdi. Bu ideal, yeryüzünde ilim ve hikmete, sevgi ve saygıya, şefkat ve merhamete dayalı bir medeniyet oluşturma azmidir. Zulme ve kötülüğe engel olma, adalet ve iyiliği dünyaya hakim kılma iradesidir. Nitekim Yüce Rabbimiz bu iradeye sahip çıkmamız için şöyle buyurmaktadır: “İçinizden hayra çağıran, iyiliği emredip kötülüğü meneden bir topluluk bulunsun. İşte onlar kurtuluşa erenlerdir.”

Kardeşlerim!

İslam mefkuresinin dayanağı Kur’an-ı Kerim ve Peygamber Efendimizin (s.a.s.) sünnet-i seniyyesidir. Zira Allah Resulü Efendimiz (s.a.s.), Arafat’ta Kur’an’ı ve sünnetini bizlere, bu ümmete emanet etmiştir. Buyurmuştur ki; ‘İki şeyi sizlere emanet bıraktım; bu iki şeye sarıldığınız müddetçe yolunuzu şaşırmazsınız, Allah’ın Kitabı ve Resulünün sünneti.’

Kardeşlerim!

İşte bu iki kaynaktan beslenen Müslümanlar, yeryüzünde insanca yaşamayı temin etmek için hep gayret gösterdiler. Peygamber Efendimiz (s.a.s.) Mescid-i Nebevi’sinin suffesinde yetiştirdiği ashabını, Medine-i Münevvere’nin yüzlerce, binlerce kilometre uzaklarına göndererek, Kur’an’ın nuruyla bütün insanlığı aydınlatmalarına vesile oldu. O’nun vefatından beş yıl sonra Kudüs’ü zulmün esaretinden kurtarıp daru’s-selam yaptı Müslümanlar, barış ve esenlik yurdu kıldılar. Hz. Ömer (r.a.) Kudüs’ün ilk fatihidir. Ondan sonraki fatihi yani 88 yıllık haçlı işgalinden Kudüs’ü kurtaran Selahaddin Eyyubi komutasındaki İslam ordusudur. Bu işgal 88 yıl sürmüştü ama bugünkü siyonist işgal inşallah 88 sene sürmeyecektir Allah’ın izniyle. Buna olan inancımız tamdır.

Kardeşlerim!

Peygamber Efendimizin (s.a.s.) vefatından 7 yıl sonra Diyarbakır surlarına İslam sancağını dikerek, Anadolu’ya İslam güneşinin doğmasına vesile oldu o ilk Müslümanlar, Peygamber Efendimizin (s.a.s.) ashabı.

Aziz Kardeşlerim!

Kahraman milletimiz de İslam’la şereflendikten sonra asırlarca İslam’ın sancaktarlığını yaptı. Ecdadımız, bu kutlu dava uğrunda yılmadan ve yıkılmadan seferden sefere, zaferden zafere koştu. Allah’ın izni ve yardımıyla Malazgirt’te destan yazdı. Anadolu’nun kapılarını hiç kapanmamak üzere İslam’a açtı. İçinde bulunduğumuz bu güzel beldeyi bizim ecdadımız kahraman yaptı. İşte Kahramanmaraş’tayız. Allah hepsine rahmet eylesin, Maraş’ı kahraman yapan şehitlerimize rahmet eylesin, Antep’i gazi yapan şehitlerimize, gazilerimize rahmet eylesin. Anadolu’nun her yerini… Hani İstiklal Marşı şairimiz; “Şüheda fışkıracak, toprağa sıksan şüheda.” diyor. Her karış toprağını sıktığın zaman şehitler fışkıracak diyor. İşte o şehitlerimizin emaneti Anadolu bize. Şehitlerimize layık torunlar olmayı Rabbim hepimize nasip eylesin. Neslimize, çocuklarımıza, zürriyetimize şehit dedelerine layık torunlar olmayı nasip eylesin inşallah.

Ecdadımız aşılmaz denen burçları aştı, yıkılmaz denen kaleleri yıktı ve İstanbul’u fethetti. Sevgili Peygamberimiz (s.a.s.); “Konstantiniyye mutlaka fetholunacaktır. Onu fetheden komutan ne güzel komutandır, onun askeri ne güzel askerdir.” buyurmaktadır.  İşte İstanbul’un Fatih’i ve onun askerleri bu müjdeye nail oldular. Rabbim hepsine rahmet eylesin. Onlara layık torunlar olmayı bize ve zürriyetimize nasip eylesin. Milletimiz imanından aldığı güçle her türlü imkana sahip işgalcileri Çanakkale’de büyük bir yenilgiye uğrattı. Bütün zorluklara rağmen Milli Mücadele’den birlik ve beraberlik ruhuyla zafer elde ederek bu topraklardaki istiklal ve istikbalini perçinledi. “Fransız’ın açtığı o tepedeki bayrağı oradan indirmeden, Maraş’ta Ulu Cami’de cuma namazı kılmak bize caiz değildir.” diyen o merhum büyük hocalarımızın Cenab-ı Hak mekanlarını cennet eylesin inşallah.

Aziz Kardeşlerim!

Bugün bizlere düşen, İslam’ın öğrettiği yüce idealleri diri tutmaktır. Birlik ve beraberliğimize, kardeşlik ve muhabbetimize her daim sahip çıkmaktır. Ülkemize ve milletimize kurulan tuzakları boşa çıkartmak için her alanda güçlü olmaktır. Dini konularda, ahlaki konularda, gençlerimize, çocuklarımıza sahip çıkıp, vatan sevgisiyle, millet sevgisiyle, devlet sevgisiyle, ezan, bayrak sevgisiyle onları yetiştirmektir. “Arkadaş yurduma alçakları uğratma sakın, siper et gövdeni dursun bu hayasızca akın. Doğacaktır sana vadettiği günler Hakkın. Kim bilir belki yarın, belki yarından da yakın.” dediği gibi şair Mehmet Akif Ersoy’un, işte alçakları, dahili ve harici hainleri bilip ona göre tavır almak, ona göre tedbir almak, her zaman uyanık olmak bizim vazifemizdir. “Bastığın yerleri toprak diyerek geçme tanı, düşün altında binlerce kefensiz yatanı. Sen şehit oğlusun incitme yazıktır atanı. Verme dünyaları alsan da bu cennet vatanı.” Boşuna mı koyuldu bu mısralar, boşuna mı yazıldı İstiklal Marşı? İşte ecdadına layık gençler, ahlaklı torunlar yetiştirmek için hep birlikte çalışmak zorundayız. Onlara vatan, millet, devlet, bayrak, ezan, şehitlik, gazilik, saygı, sevgi, medeniyetimizin değerleri nedir? Eğitimlerinde bunları ihmal etmememiz gerekir.

Kardeşlerim!

Ülkemize ve milletimize kurulan her türlü tuzakları boşa çıkartmak için birlik, beraberlik içerisinde çalışmamız lazım. Kötülüğün yerine iyiliği, zulmün yerine adaleti, nefretin yerine sevgiyi hakim kılmamız lazım. Bu ulvi değerlerin yaşandığı ve öğretildiği güçlü aile yuvaları kurmamız lazım. Geleceğimizin teminatı evlatlarımızı milli ve manevi değerlerine bağlı, topluma ve insanlığa faydalı nesiller olarak yetiştirmek boynumuzun borcudur. Bunu asla ihmal etmemiz lazım.

Hutbemi, başta Gazze ve Filistin olmak üzere tüm mazlumların zafere ulaşıp aziz olacağını, işgalci zalim ve siyonistlerin mağlup olup zelil kılınacağını haber veren şu hadis-i şerifle bitiriyorum: “Gece ve gündüzün ulaştığı her yere İslam ulaşacaktır. Allah, ister kerpiçten isterse deve kılından yapılsın İslam’ın girmediği hiçbir ev bırakmayacaktır. Bu, kimi için izzet, kimi içinse zillet olacaktır. Allah, İslam’ı aziz eyleyecek, küfrü ise zelil kılacaktır.” Kafirler, zalimler, münafıklar, hainler istemeseler de Allah nurunu tamamlayacaktır.