Diyanet İşleri Başkanı Prof. Dr. Ali Erbaş, Kırıkkale’deki Nur Camii’nde hutbe irad etti, ardından Cuma namazı kıldırdı.
Aziz Kardeşlerim!
Rabbimizin bizim için her zaman zorda kaldığımızda, sıkıntıya düştüğümüzde kalbimizi, göğsümüzü inşirah ile aydınlatacak bir müjdesi var. Rabbimiz Kur’an-ı Kerim’de; “Her zorluğun ardından bir kolaylık vardır.” buyurmaktadır. Bu müjde bütün Müslümanların en zor zamanlarında göğsüne, kalbine inşirah vermektedir.
Muhterem Müslümanlar!
Allah Resulü Efendimiz (s.a.s) ve güzide ashabının Mekke’nin fethi için hazırlıklara başladığı günlerdeyiz. Geliniz bu haftaki Cuma hutbemizde içinde nice ibretler ve hikmetler barındıran Mekke’nin fetih hazırlıklarını yeniden hatırlayalım ve analım. O gün yaşananları bir kez daha tefekkür edelim. Hayatımıza olumlu katkılar sunacak gerekli dersleri çıkaralım.
Aziz Kardeşlerim!
Hicretin sekizinci yılıydı. Peygamber Efendimiz (s.a.s) ve sahabe-i kiram, hüzünle ayrılmak zorunda kaldıkları vatanlarına kavuşmak ve Kabe’yi putlardan arındırmak amacıyla Mekke’ye doğru sefere çıktılar. Yurtlarına geri dönmenin heyecanını yaşıyorlardı. Fetih hazırlıklarının ardından İslam ordusu Mekke’ye girdi. Sevgili Peygamberimiz Hz. Muhammed Mustafa Efendimiz (s.a.s), büyük bir tevazu içinde Rabbine hamdederek Kabe’ye yöneldi; Beytullah’ı tavaf etti, iki rekat namaz kıldı. Sonra da Kabe’nin merdivenlerine çıkarak, “Hamd Mekke’nin fethine dair vaadini yerine getiren, kuluna yardım eden ve düşman topluluklarını tek başına yenilgiye uğratan Allah’a mahsustur.” diye dua etti. Mekke halkı ise Kabe’nin etrafında toplanmış, endişe ve korkuyla Allah Resulü (s.a.s)’in kendileri için vereceği kararı beklemekteydi. Rahmet Elçisi, şefkat Peygamberi Hz. Muhammed Mustafa Efendimiz (s.a.s), kendisini bekleyen kalabalığa doğru şefkat ve merhametle şöyle seslendi: “Tıpkı Hz. Yusuf gibi ben de sizlere, ‘Bugün size kınama yok. Allah sizi bağışlasın. O, merhametlilerin en merhametlisidir.’ diyorum. Gidebilirsiniz, hepiniz serbestsiniz.” buyurdu.
Aziz Müslümanlar!
Mekke’nin fethi; her zorluktan sonra bir kolaylığın, her sıkıntının ardından bir ferahlığın, her hüznün peşinden bir sevincin olduğunu bizlere öğretmektedir. Nitekim Yüce Rabbimiz İnşirah Suresi’nde, “Her zorluğun ardından bir kolaylık vardır. Muhakkak ki, her zorluğun ardından bir kolaylık vardır.” buyurmaktadır. Mekke’nin fethi; hakkın batıla, adaletin zulme, iyiliğin kötülüğe mutlaka galip geleceğini haber vermektedir. Toprakları fethetmeden önce gönülleri fethetmenin ne kadar önemli ve gerekli olduğunu bizlere anlatmaktadır. Kaybederken Allah’ın yardımından umudumuzu kesmemeyi; kazanırken de hakkaniyeti esas almamız gerektiğini, adaletten asla uzaklaşmamız gerektiğini bizlere öğretmektedir, hatırlatmaktadır.
Kardeşlerim!
Tarih bize göstermektedir ki zulüm asla payidar olamamıştır, olamayacaktır. Tarih boyunca zalimler hain emellerine asla ulaşamamıştır ve ulaşamayacaktır. Er geç akıttıkları kanda boğulacak, yapmış oldukları zulmün karşılığını göreceklerdir. Tarih bunun şahitleriyle doludur. Yüce Rabbimiz, “Kafirler istemeseler de Allah nurunu tamamlayacaktır.” buyurmaktadır. İslam tarihine baktığımız zaman Cenab-ı Hakk’ın bu vaadi gerçekleşmiştir ve kıyamete kadar da müminler, Müslümanlar zulme uğradığında bu vaadi mutlaka bir gün gelecek gerçekleşecektir. Zaman zaman gerçekleştiğini görüyoruz ve zalimlerin asla payidar olmayacağını da, bundan sonraki hayatımızda da her zaman göreceğiz. Zulümle abad olmaya çalışanın sonu her zaman berbat olmuştur ve bundan sonra da berbat olmaya devam edecektir. Zulme yardımcı olanlar zalime korkarak gelenler ise tıpkı zalimler gibi Allah’ın gazabından asla kurtulamayacaktır. Mazlumların ahı hiçbir zaman yerde kalmamıştır, kalmayacaktır. Peygamber Efendimiz (s.a.s.)’in bu husustaki uyarısı gayet açıktır; “Mazlumun bedduasından sakın. Çünkü onunla Allah arasında hiçbir perde yoktur.” buyurmaktadır. Bir duasında da bu konuyu Efendimiz (s.a.s.) şöyle ifade etmektedir; “Üç dua vardır ki kabul olunmasın da şek ve şüphe yoktur. Mazlumun duası, yolcunun, misafirin duası, anne babanın çocukları için yaptığı dua.” O yüzden değerli kardeşlerim mazlumun duası da, bedduası da tutar. Anne babanın duası evlatları üzerinde eksik olmasın, buna dikkat edin. Mazlumlar için dua edin, onların dualarını alalım, almaya devam edelim. Allah onların duasını kabul ediyor.
Dünyanın neresinde olursa olsun; dinine, ırkına ve rengine bakmadan mazlumların yanında yer almaya devam edelim, tıpkı ecdadımız gibi. Ecdadımız, tarih boyunca nerede zulüm varsa, dinine, mezhebine, ırkına bakmadan o zulmü durdurmak için koşmuşlar. Kılıçları zalimlere karşı kalkmış, mazlumlara karşı değil. Mazlumları korumak için kılıçlarını kullanmışlar. Mekke’nin fethinde olduğu gibi Kur’an ve sünnetin rehberliğinde birbirimize kenetlenelim. Kardeşlik hukukunu ve ahlakını gözeterek geleceğe dair umutlarımızı diri tutalım. Aramızda fitne ve fesat tohumu ekmek isteyenlere karşı uyanık olalım. Rabbimiz ayet-i kerimesinde; “Onlar size tuzak kurarlar, Allah onların tuzaklarını bozar.” buyurmaktadır. Yeter ki siz hepiniz toptan Allah’ın ipine yani İslam’a, kardeşliğe, barışa sımsıkı sarılınız, tefrikaya düşmeyiniz. “Girmeden tefrika bir millete düşman giremez/Toplu vurdukça yürekler onu top sindiremez.” İstiklal Marşı şairimizin bu ayet-i kerimenin tefsiri gibi yazdığı bu mısraları aklımızdan hiçbir zaman çıkarmayalım.
Aziz Kardeşlerim!
Ecdadımıza, Endülüs’ten Balkanlar’a, Kırım’dan Kafkaslar’a, Asya’dan Afrika’ya kadar mazlumlara kol kanat germeyi nasip ettiği gibi torunları olarak bizlere de aynı yolu benimseyip mazlumların duasını almayı lütfeden Cenab-ı Hakk’a sonsuz hamdüsenalar olsun. Zalimlere karşı hak ve hakikat mücadelesi veren, iyiliğin yeryüzünde hakim olması için gayret gösteren, bütün insanların onurlu, güvenli ve özgürce yaşamaları için çabalayan kardeşlerimizi muvaffak kılmasını Yüce Rabbimden niyaz ediyorum.
Cenab-ı Hak, Gazze’nin, Filistin’in zalim işgalcilerden kurtulduğu günü bizlere gösterir inşallah. Bunun için dualara devam edelim. Elimizden ne geliyorsa elimizle yapmayı, dilimizden ne geliyorsa dilimizle söylemeyi ve kalbimizde her zaman Gazze’yi unutturmamak için, oradaki zalimlerin, işgalcilerin zulümlerini unutturmamak için ne gerekiyorsa yapmamız lazım. Rabbimiz, görüyorsunuz dualarınızı yerde bırakmıyor. Yaptıklarımızı bizim karşımıza zafer olarak çıkarıyor, örneklerini görüyorsunuz. İnşallah Filistin içinde yapmamız gerekeni sonuna kadar yapmaya devam edeceğiz inşallah.
Hutbemi Nasr Suresi’nin mealiyle bitiriyorum: “Allah’ın yardımı ve fetih geldiğinde; insanların bölük bölük Allah’ın dinine girdiğini gördüğünde, Rabbine hamdederek O’nu tesbih et ve O’ndan bağışlanma dile. Şüphesiz O, tövbeleri çok kabul edendir.”